Çevreye ve insana dost hayvancılığın yerini endüstriyel hayvancılık alıyor.
Binlerce hayvanın daracık yerlere tıkıştırıldığı, kesif yemlerle beslendiği, mutsuz hayvan kalabalıkları dünyanın her yanına yayılıyor.
Bu hayvanların dışkıları ve idrarları, gübre/tezek olmanın yerine heba ediliyor. Hastalıklara karşı sürekli antibiyotik veriliyor. Yem ihtiyaçları da yoğun yemlerle karşılandığı için, tarlalarda ekilen azot bağlayıcılar ekilmiyor ve meralara önem verilmiyor, yağmalanıyor. Bu sorunlar sıralamakla bitmiyor.
Bütün bu olumsuzlukların insan sağlığı üzerine etkileri de bir o kadar karanlık bir tablo çiziyor. Damartıkanıklığınabağlıkalp-damarhastalıklarıvebunabağlıinmevekalpkrizi, parkinson, alzheimer, kanser,şekerhastalığı gibi kronikhastalıklar büyük oranda beslenmeye bağlı olarak gelişiyor.
Bir yandan endüstriyel hayvancılık için harcanan milyarlar, öte yandan bunun sonucu ortaya çıkan hastalıklarla mücadele etmek, kirlenen yeraltı sularını temizlemek için harcanan milyarlar, yine bizim cebimizden çıkıyor. Bu kadar para harcanmasına karşın, endüstriyel hayvancılıktan elde edilen et ve sütün kalitesi, özgür gezen ineklerin, özgür gezen tavukların etinin, sütünün ve yumurtasının kalitesinin yanına yaklaşamıyor.
Tablo bu kadar berrak ve epeyce bir kişi ve uzman bu durumun farkındayken, sorun ne? Endüstriyel hayvancılığa mahkûm muyuz? Başka yolu, yordamı var mı? İşte elinizdeki kitap bu sorulara cevap arıyor.